Tarih 26 Mayıs 1999. Dünya futbolunun iki devi Avrupa Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu için karşı karşıya. Bayern Münih 6. dakikada Bassler’in attığı golle 1–0 önde ve normal sürenin bitimine saniyeler var…
MANCHESTER UNITED
Protokol tribününde oturan UEFA Başkanı Johansson ve Asbaşkan Şenes Erzik yenlerinden kalkıp kupa töreni için zemin katına inmeye hazırlanıyorlar. Zemine indiklerinde son düdük çalmış, maç bitmiş. Johansson Erzik’e, “Üzülmesi gerekenler seviniyor, sevinmesi gerekenler üzülüyor, ne oldu böyle?” diye soruyor.
Manchester United futbol tarihinin en unutulmaz finallerinden birinde 90 ve 90 artı ikide bulduğu iki golle, oyuna sonradan giren Sheringam’ın ve Solkjaer’le Avrupa şampiyonu oluyor. Adını Avrupa’nın devleri arasına iyice yazdırıyor. Alex Ferguson Kraliçe’den Sir unvanını alıyor. United adı, Çin’den ABD’ye, Türkiye’den Afrika’ya kadar hemen her kıtada dünyanın en güçlü kulüplerinden biri olarak anılmaya başlıyor. İki dakikada değişiyor belki de bir kulübün kaderi.
FUTBOL BU
Ama bu iki dakikalık kaderin değişmesi büyük bir istikrarın sonucu aslında. 13 yıl artı iki dakika belki. 1986’da Ron Atkinson’un yerine göreve gelen Ferguson tam yedi yıl takımı şampiyon yapamamasına karşın işine karışılmadan görevde kalmış. Hem de bir İskoç olmasına karşın. Sonra, sonrası malûm. 12 yılda gelen dokuz Premier Leageu şampiyonluğu. Aynı yıl bütün kupaları toplayan takım olma özelliği. Cantona, Giggs, C. Ronaldo, Rooney, Neville, Beckham, Scholes, Ferdinand, Van der Saar, Van Nistelrooy gibi dünya futbolunun yıldızlarını aynı potada eriten bir teknik adam.
Manchester United şirketleştikten sonra iki Amerikalı; Joel Glazer ve Avram Glazer tarafından satın alınmıştı. Bu iki işadamı Ferguson’a açık çek verdi: “Sen bırakana kadar bu takımın patronu sensin…’’
23 Nisan 2010 Cuma
Sarı Lira Gibi Ömrünüz
Hayatımda ilk defa 21 Nisan 2010 da duydum bu yazıyı(evet şiir değil) ve bu gerçekten çok büyük bir eksiklik kendi adıma.Can Dündar ne güzel anlatmış yine hayatı, sevmeyi, yaşamayı.
'Yaşamak değil, beni bu telaş öldürecek'.
Dediği gibi şairin;
O telaşla, bırakın Paris yolunda ılık
Rüzgârlara taratmayı saçlarımızı
Sevdiğimizle doyasıya bir sohbet bile
edemedik biz...
Gözümüz saatte söyleştik hep,
Koşuşur gibi seviştik, yarışır gibi çalıştık.
Hep yetişilecek bir yerler vardı
Aranacak adamlar, yapacak işler...
Bir sonraki günün telaşı, bir öncekinin tersine bulaştı;
Başkalarının hayatı, bizimkini aştı.
Kör karanlıkta çalar saat sesi yerine;
Kuşluk vakti, kızarmış ekmek kokusu
Veya yavuklu busesiyle uyanma düşlerini
Ha babam erteledik.
20'li yaşlardayken 30'lara kurduk saatin alarmını,
30'larımızda 40'lara, belki sonra 50'lere...
Lakin öyle yanlış kurgulanmış ki hayat,
Kuşlukta uyanma fırsatını sunduğunda size,
Artık uyku girmez oluyor gözlerinize...
Doyasıya söyleşmek,
Telaşsız sevişmek için bol zamana kavuştuğunuzda,
Söyleşecek, sevişecek kimsecikler kalmıyor
Yanınızda...
Özenle yarına sakladığınız bir sarı lira gibi ömrünüz;
Vakti gelip sandıktan çıkardığınızda,
Bir de bakıyorsunuz ki,
Tedavülden kalkmış.
'Yaşamak değil, beni bu telaş öldürecek'.
Dediği gibi şairin;
O telaşla, bırakın Paris yolunda ılık
Rüzgârlara taratmayı saçlarımızı
Sevdiğimizle doyasıya bir sohbet bile
edemedik biz...
Gözümüz saatte söyleştik hep,
Koşuşur gibi seviştik, yarışır gibi çalıştık.
Hep yetişilecek bir yerler vardı
Aranacak adamlar, yapacak işler...
Bir sonraki günün telaşı, bir öncekinin tersine bulaştı;
Başkalarının hayatı, bizimkini aştı.
Kör karanlıkta çalar saat sesi yerine;
Kuşluk vakti, kızarmış ekmek kokusu
Veya yavuklu busesiyle uyanma düşlerini
Ha babam erteledik.
20'li yaşlardayken 30'lara kurduk saatin alarmını,
30'larımızda 40'lara, belki sonra 50'lere...
Lakin öyle yanlış kurgulanmış ki hayat,
Kuşlukta uyanma fırsatını sunduğunda size,
Artık uyku girmez oluyor gözlerinize...
Doyasıya söyleşmek,
Telaşsız sevişmek için bol zamana kavuştuğunuzda,
Söyleşecek, sevişecek kimsecikler kalmıyor
Yanınızda...
Özenle yarına sakladığınız bir sarı lira gibi ömrünüz;
Vakti gelip sandıktan çıkardığınızda,
Bir de bakıyorsunuz ki,
Tedavülden kalkmış.
Kimim Ben? Akın Karcı
17.10.1988 doğumlu olan ben ilköğretimi Nilüfer Hatun İ.Ö.O.da liseyi Şişli Lisesi'nde okudum.Şimdilerde de İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesinde okuyarak hayatıma devam ediyorum.Pek parlak bir öğrenci olduğum söylenemezdi lisede.Evet ilköğretimde takdir almadan geçtiğim sene yoktur ama lise ona benzemedi işteHazırlık okumanın verdiği rahatlığı üzerimden atamayınca biraz yorucu geçti kalan 3 senesi lisenin.Son sene üniversite hazırlığı başlayınca daha da saldım liseyi ama normal zamanında bitti ne mutlu ki. :)Sonra bir de Hukuk Fakültesi hayalleriyle her şehirde çok iyi orta arasında bölümler ve üniversiteler tercih edebilecek hakkım olmasına rağmen tercih yapmayınca 1 sene de öyle geçti.İşte okul yaşamım bu yönde hala da devam ediyor. Biraz da okul hayatını atlayıp bu blogun bulunduğu alemde ki serüvenden bahsedersem; aslında geç tanıştığım bir teknoloji bilgisayar ve internet.Lise 2. sınıfta kendi paramla almıştım bilgisayarımı.Yazın az mı ter dökmüştüm kendime verdiğim bu ödülü hak etmek için.Tabi bilgisayarla bu kadar geç tanışınca internet daha sonra geliyor.İnternetle tanışmam da 2007 yazına denk geliyor;yani aranızda daha yeniyim bu yüzden.Çok geç bir tanışma değil mi gerçi yine de kendimi şanslı kabul ediyorum şu anda evinde kendi bilgisayarından bu yazıyı okuyamayan benim yaşımdakiler de yok değil.Evet hızlıca anlattım işte 22 seneyi.Şimdiden de bahsedersem en uygun tabirle yaz için staj veya stajlar, eğitimler ayarlamaya çalışan bir adamım.Malum 3. sene bitmek üzere okulda seneye mezuniyet telaşı da başlar(ki şimdiden başladı).Sonra da ... sonrasına daha var onu da o zaman düşünürüz artık.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)